Ana içeriğe atla

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI-II / ÜNİTE 4 ÖZET

XX. YÜZYIL ÖZBEK EDEBİYATI SOVYET DÖNEMİ ÖZBEK EDEBİYATI


1920’li yıllarda Özbek edebiyatında romantik, realistik akımlar, mizahî eserler ve nazarî düşünceler öne çıkmaya başlamıştır. Yine bu dönemde sözlü edebiyat ürünlerine ilgi artmış, Ergeş Cuman Bülbüloğlu, Fazıl Yoldaşoğlu gibi ozanlar hakkında Hislet, Kemî, Aybek,Mirtemir çeşitli eserler vücuda getirmişlerdir.1930–40 arasında eski ve yeni düzeni anlatan “Köken”, “Cantemir”, “TürkSib (Türkistan-Sibirya) Yollarında” gibi şiirler okuyucuyla buluşur. Bu devir Özbek şiirinde de yenilikler iyice ortaya çıkmıştır. Özellikle şiirlerinde Çolpan’ın tesirinde kalan Aybek, Sovyet döneminde dili en güzel bir şekilde kullanan şair ve yazar olarak bilinmektedir. Hamit Alimcan, Uygun, Osman Nasır gibi şairler şiire musiki inceliği, felsefî düşünce ve millî ruhu kazandırmalarıyla tanınırlar.İkinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Özbek Edebiyatı 22 Haziran 1941’de Almanya’nın barış anlaşmasını bozarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ne karşı savaş başlatmasıyla bütün Sovyet halkları işgalcilere karşı savaşa hazırlandılar. “Her şey cephe için her şey galibiyet için” savaş devrinin en önemli sloganı oldu.Bu dönemde Özbek yazarları, bir kısmı cephede diğer kısmı çalışma sahasında olmak üzere iki alanda savaş verdiler. Sultan Cora, Alim Şerefiddinov, Hasan Said, Nazir Safarov, İbrâhim Rahim, İlyâs Muslim, Perde Tursun, Zinnet Fathullin, Mamarasul Babayev, Mirzakelân İsmâilî, Mumtaz Muhamedov, Nazarmat, Adham Rahmat, Şuhrat, Sunnatulla Anarbayev, Cumaniyaz Şeripov, Düşen Feyzî, Adil Yakubov gibi elliden fazla Özbek şair ve yazarları doğrudan cephelerde savaştılar. Onlar bazen silah ile bazen de keskin kalemle düşmana karşı savaştılar.İkinci Dünya Savaşı ile birlikte, edebiyatın konu ve kavramlarında büyük değişimler meydana geldi. 


Özbek edebiyatında vatan savunmasıyla doğrudan bağlantılı olan vatanseverlik, kahramanlık, dostluk gibi konular yer aldı. Bu dönemde yazarlar, halkın düşmana karşı mücadelesini ve cephe gerisindeki fedakâr çalışmaları tasvir ederek halkın büyük yaratıcılığını göstermiş oldular.Savaş yıllarında Özbekistan’da askerî konularda Ölim yavge (Ölüm Düşmana), Vatan üçün , Merd oġıl , Özbekler, Vatan cânbâzlerige (Vatan Fedailerine), Özbekistân bahâdırları (Özbekistan Bahadırları), Ḳasem (Yemin) gibi edebî , bedii antolojiler yayımlandı.Savaş döneminde Özbek sanatçılarla başka halklardan olan yazarlar arasındaki dostluk ve iş birliği ilerledi. Özellikle de savaş sırasında Özbekistan’da yaşayarak sanat eserleri ortaya koyan Alékséy Tolstoy, Anna Aḫmatova, Mikola Bajan, Pablo Tiçina, Andréy Malişko, Nikolay Pogodin,N.Vérta, Y. Kolas, B. Lavréntév, V. Simirnov, V. Lugovskiy, V.Yan,K.Çukovskiy, L. Pérvomayskiy gibi Rus, Ukraynalı ve Beyaz Rus sanatçılar Özbek sanatçılarla iş birliği içerisinde oldular. Özbekçe metinler Türkçe çevriyazı ile verilirken Özbekçeye özgün yuvarlaklaşmış “o”(å) fonemi için “â” işaretinin kullanılması uygun görüldü.Savaş döneminde Özbek yazarlarının eserleri Rus ve diğer Sovyet cumhuriyetleri dillerine çevrildi. Bununla birlikte Y. E. Bértéls, V. M. Jirmunskiy, A. Déyç, K. Zélinskiy gibi bilim adamları Taşkent’te kalarak çağdaş Özbek edebiyatı ve folkloru üzerinde bilimsel eserler verdiler.Hamit Alimcan, Uyġun, Sabir Abdulla, Nikolay Pogodin ile birlikte Özbekistân ḳılıçı (Özbekistan Kılıcı) dramasını yazdılar. Halk bilimi uzmanı Hâdi Zaripov, V. M. Jirmunskiy ile birlikte Özbek ḫalḳ ḳahramânlık éposı (Özbek Halk Kahramanlık Destanı) adlı monografiyi hazırladı. Aybek ile A. Déyç birlikte Ali Şir Nevâî adlı risale ve bilimsel makaleler yazdılar.İkinci Dünya Savaşı döneminde Özbek şiirinde esas konu askerlik ve savunma olmuştur. 


Ġafur Ġulâm, Aybek, Hamit Alimcan, Uyġun, Şeyḫzâde, Zülfiye, Mirtemir gibi şairlerin savaş döneminde yazdıkları şiirlerinde vatana sevgi, düşmana nefret, halkların dostluğu, vatanseverlik, ve insan sevgisi kavramları ifade edilmiştir. Şarḳden bâreyâtirmen (Doğudan Gidiyorum, Ġafur Ġulâm), Âne ve oġıl (Ana ve Oğul), Ḳolıngge ḳurâl âl (Eline Silah Al) İşânç (Güven, H. Alimcan), Zafer yolları (Aybek), Küreş néçün (MücadeleNeden), Ceng ve ḳoşıḳ (Savaş ve Türkü, M. Şeyḫzâde) gibi eserleri örnek olarak gösterebiliriz.Savaş döneminde Sultân Cora, Ġayratî, Sâbir Abdulla, Mirtemir, Çustî, Emin Ömerî, Hasan Polat, Hasan Said, Nazarmet, Zafer Diyar, Zülfiye, Timur Fettâh, Türâb Tola gibi şairler de askerlik ve vatanseverlikle ilgili konularda güzel şiirler yazdılar. Emin Ömerî’nin Ḳasâs (İntikam), Ġalabening özi kelmeydi, dostım (Galibiyet Kendiliğinden Gelmiyor Dostum), Ḳırġın (Katliam), Ḳasemyâd (Yemin), Ḳıruvçı ḳız (Savaşçı Kız), Yaşa, ḳadrdân (Yaşa, Dostum) gibi şiirler savaş dönemi şiirlerinin birer örneklerindendir.  Özbek savaş şiirleri hazinesine cephedeki şairler de katkı sağlarlar. Sultân Cora Sâġınıb (Özleyip), Sâġınçlı selâm (Özlem Dolu Selam) şiirlerini ordudayken yazmıştır. Manzum mektup şeklinde yazılan bu eserde şairin kendi çocuklarına hasretle ve içtenlikle hitap etmesi daha da anlam kazanır.Cepheci genç şair Hasan Said’in Cengçining ḳoşıḳları (Savaşçının Türküleri, 1942) seçilmiş eserlerine girmiş Biz Yéngemiz (Biz Yeneceğiz), Marş, Ḳasemyâd (Yemin) gibi şiirleri savaş meydanında yazılmıştır.Özbek şairleri devrin ihtiyaçlarına cevap verip savaş ve kahramanlık konularını işlemiş olsa da bu durum şiirlerin estetik özelliklerini yitirmesine neden olmamıştır. Şairler hayat ve insan manzaralarını semboller kullanarak ve çeşitli manzum şekillerden yararlanarak yansıtmaya çalışmışlardır. Manzum mektuplar o dönemde oldukça yaygınlaşmıştı. Manzum mektuplar arasında Hamit Alimcan, Uyġun, Mirtemir ve Sultân Cora’nın eserleri özel yer tutar.Savaş yıllarında Özbek nesri de dönemin şartlarına göre şekillendi. Cephe ile cephe gerisinin sağlam ilişkisini, düşmana karşı nefreti, vatan sevgisini yansıtmada Hamid Alimcan, Aybek, Sadreddin Aynî, Ġafur Ġulam, Kamil Yaşin,Maḳsud Şeyḫzâde gibi yazarlar toplumsalcılığın verdiği imkânlardan verimli olarak faydalanmışlar ve bu türün en seçkin örneklerini ortaya koymuşlardır. Hamid Alimcan’ın Men Özbek ḫalḳi nâmiden sözleymen (Ben Özbek Halkı Adına Konuşuyorum), Ġafur Ġulam’ın Ânalar (Analar), Sadreddin Aynî’nin Âna vatan (Ana Vatan), Aybek’in Ġalebe bahârı (Zafer Baharı) gibi eserlerini örnek olarak gösterebiliriz.Bu dönem Özbek nesrinde kahraman askerlerin canlı sembollerinin olduğu hayat hikâyeleri de yaratıldı. Bu hayat hikâyelerinin bazıları şunlardır: Sekkiz bâtir (Sekiz Yiğit) ve Merdlik ḳisselerı (Mertlik Hikâyeleri) seçilmiş eserler arasında yer alsalar da hepsi süreli yayınlarda ve cephe gazetelerinde basılmıştır.Povést: Konu bakımından romandan basit, hikâyeden karmaşık olan edebî eser, uzun hikâye. Özbek edebiyatında bu tür hikâyeler ḳıssa ve ya povést olarak adlandırılmaktadırAybek, Hamid Alimcan, Nezir Seferov, İbrahim Rehim, Nazarmed, Mumtâz Muhamedov’un hayat hikâyelerinde pek çok cephe olayı anlatılmıştır ve savaşçıların kahramanlıkları hikâye edilmiştir. Sedreddin Aynî, Ġafur Ġulam, Aydın, Kâmil Yaşin, Zülfiye, Perde Tursun, Zefer Diyar, Said Nazar hayat hikâyelerinde ise cephe gerisindeki kahramanları canlı sembollerle çizmişlerdir. Bu hayat hikâyelerinde cepheye gitmiş erkeklerin yerine de çalışan kızlar, çocuklar ve ihtiyarların fedakârca çalışmaları anlatılmıştır.Savaş yıllarında hikâye türünde özellikle Abdulla Ḳahhar ve Aydın birçok eser verdi. Abdulla Ḳahhar’un Asrârbaba, Ḫâtınlar (Kadınlar), Batırali, Aydın’in Umr sâvġası (Ömür Armağanı”), Ér yürek (Cesur Yürek) gibi hikâyelerinde savaş yıllarındaki hayatlar anlatılmaktadır.Bu dönemde uzun hikâye (povest) türünün en iyi temsilcisi Abdulla Ḳahhar olmuştur. Dardaḳdan çıḳḳan ḳahramân ve Altın Yulduz (Altın Yıldız) hikâyelerinde Özbek savaşçıların düşmanla mücadelesi tasvir edilir. Yazar kendi eserinde Özbek halkı arasında yetişen savaş kahramanlarından Ḳoçḳar Turdiyev ve Ahmedcân Şükürov’u sembolleştirdi. Yazar onların sadece kahramanlıklarını anlatmakla kalmadı aynı zamanda psikolojilerine ve iç dünyalarına da yer verdi.Savaş döneminde Özbek edebiyatında yalnızca bir roman yazılmıştır. Aybek’in Nevaî romanı Özbek edebiyatının savaş yıllarında elde ettiği en büyük başarılardan biri olmuştur.


Tiyatro eserini diğer edebî türlerden ayıran özellik, insanlara doğrudan ve güçlü olarak etki etme imkânına sahip olmasıdır. Savaş yıllarında halkı düşmana karşı ateşlendirmede, çocuklara vatan sevgisini ve kahramanlık hislerini aşılamakta tiyatronun gücü bir kez daha anlaşıldı. Halkın savaş boyunca hayatının ve düşmanla mücadelesinin yansıtıldığı piyesler geniş yer tuttu: Özbekistân ḳılıcı (N. Pogodin, Hamid Alimcan, Uyġun, Sabir Abdulla), Devrân ata (Kamil Yaşin, Sabir Abdulla, Uyġun, Çustî), Ḳasâs (İntikam, Tuyġun, Emin Ömerî), Ana (Mirtemir, Smirnov) gibi eserler bu dönemin ürünleridir.Genel olarak tiyatro eserleri savaş dönemi ihtiyaçlarına cevap verebildi. Örneğin, Özbekistân ḳılıçı (Özbekistan Kılıcı, 1941) müzikali devrin kahraman ruhunu hakettiği gibi yansıtmıştır. Piyeste cephe ve cephe gerisinin birliği, Özbek halkının hayatı, cesareti, sadakati, semboller yardımıyla ifade edilmiştir. Piyesin başkahramanı Özbek yiğidi Teğmen Arslan’dır. Eserde, düşmana dehşet salmış Özbek süvari bölüğünün kılıçlı askerleri Özbekistan kılıcı olarak sembolleştirilmiştir.Bu dönem Özbek tiyatro yazarları geçmişi, tarihî konuları da ele aldılar. Bunun sonucunda, Muḳanna (Hamid Alimcan), Ali Şir Nevaî (Uyġun ve İzzet Sultân), Mahmud Tarabî (Aybek), Celâliddin Mengübérdi (Maḳsud Şeyḫzâde) gibi tarihî piyesler ortaya çıktı. Kısacası, İkinci Dünya Savaşı yıllarında şiir ve nesir gibi tiyatro eserleri de gelişiminin bir kısmını tamamlamıştır.


       ĠAFUR ĠULAM
Ġafur Ġulam , Sovyet devri Özbek edebiyatının güçlü şairlerinden birisidir. 1923 yılında çocuk esirgeme evine müdür olarak atanır. Sonradan “Kembaġal déhḳân”, “Ḳızıl Özbekistân”, “Şarḳ haḳiḳatı” gibi gazetelerde ve “Yer yüzi”, “Muştum” gibi dergilerde çalışır. Bu gazete ve dergilerde halkın derdi, istek ve arzularını yakından tanır.Ġafur Ġulam’ın filozof, usta nesir yazarı ve şair olarak yetişmesinde aynı gazete ve dergilerin önemi büyüktür. Ġafur Ġulam Köngilsizning ḳılıġı (Gönülsüzün Huyu), Éşânâbâd, Yiğit, Sâat, Yâdgâr, Nétéy (Ne edeyim?), Hiyle-i şer’i (Şer’i Hile), Mening oġrigine bâlam (Benim Hırsız Çocuğum) gibi kıssa ve hikâyeleri ile Özbek edebiyatının gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Özellikle, yazarın Şum bâla (Yaramaz çocuk,) adlı otobiyografik kıssası (uzun hikâye) bu dönemin en iyi eseri olarak kabul edilir. Yazar Şum bâla kıssasını kendi çocukluk yıllarından esinlenerek yazmış. Eserde halk sözlü sanatının güzel örneklerinden, gelenek ve göreneklerinden ustalıkla yararlanıldığını görmek mümkündür. Ġafur Ġulam Gözellik nimede? (Güzellik Nededir? ), Dinamo , Tirik ḳoşıklar (Canlı Türküler ) adlı şiir kitaplarıyla Sovyet döneminin en başarılı şairi olarak tanındı.Şair Gözellik nimede? şiirinde Güzellik çalışmaktır, Alnını terletmektir diyerek Sovyet estetik anlayışını ortaya koyar. Klasik edebiyatta güzellik algısı genelde hazır estetik kalıplar etrafında şekillenir. Gazellerde ifade edilen güzellerin genel görünüşleri, yapıları ve tavırları aşağı yukarı aynı olur. Bu yönüyle bakıldığında Fuzulî veya Nevaî’nin tarif ettiği sevgili tipi arasında hiçbir fark olmaz. Mesela, boyu servi gibi uzun, beli ipince, saçlar uzun ve simsiyah, kaşları yaygibi, kirpikleri ok gibi, yanakları gül gibi, bakışları kılıç gibi keskin, sağlıklı ve gençtir. Sovyet edebiyatında bu algı tenkit edilir. Sevgili sadece dış görünüşüyle güzel olamaz. O ancak çalışırsa, bir şeyler üretirse güzel olabilir. Bu görüş ede- biyata da yansıdı. Şairin “Gözellik nimede?” adlı şiiri bu görüşleri yansıtması bakımından önemlidir.Sén yétim émessen (Sen Yetim Değilsin ), Biri birige şâgird, biri birige ustâd , Sizge , Bahâr terâneleri Vaḳt ve benzeri şiirlerinde ise Ġafur Ġulam’ın millî değerler hakkındaki görüşleri öne çıkar. Destan: Sovyet döneminde gelişenmanzum hikâye türü, Özbek edebiyatında destan olarak adlandırılır. Bu destanlar halk destanlarından içerik ve yapı bakımından farklılık göstermektedir. Destan Rus edebiyatındaki poéma terimine karşılık olarak kullanılmaktadır.


      MUSA TAŞMUHAMMED OĞLU AYBEK
Sovyet dönemi Özbek edebiyatının başarılı yazarlarından Musa Taşmuhammed Oğlu Aybek , Özbekistan Yazarlar Birliği başkanlığı ve “Şark Yulduzu”, “Özbek Tili ve Edebiyatı” dergilerinin başmuharrirliğini yaptı.Aybek şiirleri, hikâyeleri, tarihî romanları, tercümeleri ve bilimsel makaleleri ile Özbek edebiyatının yükselmesine büyük katkı sağlamıştır.Gençliğinde Özbek ceditçilerinin saflarındadır. Özellikle Çolpan’dan etkilenerek şiirler yazar. Onun ilk şiir kitabı 1926 yılında Tuyġular (Duygular) adıyla yayımlanır. Aybek’in Ḳış kéçeleri, Hatıradan izler, Ayrılıḳ ve derviş, Şarḳ üçün, Özbek éli gibi şiirleri kaygı ve ahenk bakımından Çolpan şiirleriyle paralellik gösterir. O dönemin ideolojisine göre şair Sovyet yazarı karamsar olamaz, çünkü Sovyet kişisi üzüntü ve kuruntulardan uzak, mutlu insandır. Şair ve yazarlar da Sovyet kişisinin mutluluğunu terennüm etmelidir.Şairin , Meşale adlı kitabında “Komünizm kurucusu” olarak nitelendirilen emekçi insanın mutluluğu betimlenen şiirler yer almaktadır.Aybek, Dilber-devir ḳızı, Öç , Çopân koşığı, Temirçi Cora , Kahraman ḳız , Gülnâz, Nevaî gibi manzum hikâyelerinde destancılık geleneklerinden yararlanarak yeni devir kişisini anlatmıştır. Bu manzum hikâyeler dönemin siyasî ve toplumsal ideolojisi doğrultusunda oluşturulan eserlerdir.Aybek romanlarıyla Özbek edebiyatının zenginleşmesine büyük katkı sağladı. Onun Ḳutluġ ḳân adlı romanında 1916 yılında Çarlık Rus yönetimine karşı ortaya çıkan halk ayaklanması anlatılmıştır. Aybek’in Nevaî adlı romanı tarihî-biyografik roman türünün güzel örneğidir. Bu roman farklı dillere aktarılarak yazarı ciddi anlamda dünyaya tanıttı. Romanda Ali Şir Nevaî’nin hayatı ve o devirdeki siyasî olaylar anlatılır. Hüseyin Baykara, Hadiçe Begim, Momın Mirza, Derviş Ali, Binaî, Mecididdin gibi kahramanların çoğu tarihî kişilerdir. Olaylar da hayat gerçeğine uygun halde gelişir. Bu roman Özbek romancılığının büyük başarısıdır.Aybek Rus ve dünya edebiyatından birçok eseri Özbekçeye aktarmıştır. Onun Yevgeniy Onegin (Puşkin), Maskarad (Lermontov), Kullar Gemisi (Heynrih Heyne) gibi aktarmaları çeviri sanatının da güzel örnekleridir.


       ABDULLA KAHHAR
Sovyet dönemi Özbek edebiyatının önemli hikâye ve kıssa yazarlarından biri Abdulla Kahhar , “Kızıl Özbekistan” gazetesi ve “Muştum” dergisinde çalışmaya başlar. Abdulla Ḳahhar, “Şark Yulduzı” dergisinde çalışır. Yazıları “Kızıl Özbekistan”, “Yeni Fergana” gezetelerinde ve “Muştum” dergisinde yayımlanmaya başlar. Yazılarında Niş, Narın, Şilpik, Yelengayak gibi takma adlar kullanır.1930’lı yıllarda hikâye türünde ciddi eserler vermeye başlar. Rus yazarı Anton Çehov’un eserlerini dikkatle takip eder ve yazı uslübünü öğrenmeye çalışır. Abdulla Ḳahhar 1930’lu yıllarda kısa hikaye türünün ustası sıfatıyla anılmaktadır. Onun bu devirde yazdığı hikâyelerinin konusunu geçmiş ve yeni devirdeki güncel olaylar oluşturmaktadır. Yazarın hikâyeleri gerek konu gerekirse estetik yönden güçlü eserlerdir. Abdulla Ḳahhar’ın geçmiş devirler hakkındaki eserleri sanatsal yönden çok başarılıdır. Örnekle, Bimâr (Hasta), Oġrı (Hırsız), Anâr (Nar) adlı hikâyelerinde tarihî konuları ele almasına rağmen kendi döneminin ekonomik ve sosyal sorunlarını üstü kapalı bir şekilde dile getirir.Kıssa: Konu bakımından romandan basit, hikâyeden karmaşık olan edebî eser, uzun hikâye. Rus edebiyatında bu tür povést olarak adlandırılır.Yazarın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde üç önemli kıssası (uzun hikaye) yayımlanmıştır: Sinçelek (Baştankara kuşu),Ötmişden Értekler (GeçmiştenMasallar) veMuhabbet.Abdulla Ḳahhar’ın Ötmişden Értekler adlı hikâye kitabı otobiyografik bir eserdir. Onun başkahramanı yazarın kendisidir. Eserde esas olarak yazarın çocukluğu ve gençlik dönemi tasvir edilmiştir.  Eser küçük ve kısa hikayelerden oluşmaktadır. Abdulla Ḳahhar’ın Sarap adlı romanı toplumdaki ideolojik çatışmaları anlatan bir eserdir. Bu romanın ilk baskısı 1937 yılında gerçekleşir ve 1957’de ikinci baskısı hazırlanırken eserin birçok bölümü milliyetçi görüşlere yer verildiği gerekçesiyle çıkartılır.Abdulla Ḳahhar kendi devrindeki yazarlar tarafından kısa ve öz bir şekilde yazan ve söz seçiminde hassas davranan bir yazar olarak tanımlanır.Abdulla Ḳahhar Şâhı Sözene (İpek Kilim), Aġrıḳ Tişler (Ağrıyan Dişler), Tabuttan Tâvuş (Tabuttan Çıkan Ses) Ayacânlarım (Anneciklerim) gibi eserleri ile Özbek tiyatrosunun gelişmesine de katkı sağlamıştır.


       MAKSUD ŞEYHZÂDE
Şair Azerbeycan’ın Aktaş şehrinde doğmuştur. Bunu Taşkentnâme adlı manzum hikayesinde açıklar.Aktaş şehir gazetesinde Dağıstan Mektupları adlı seri makaleleri yazarak okuyucuların itibarını kazanır.Şeyhzâde’nin gerçek anlamda şöhret kazanmasında onun Neriman Hakkında Halk Masalları adlı manzum hikâyesi önemli rol oynamıştır.İlk şiir kitabı On Şiir adıyla 1930’da yayımlandı. Sonra 1933’de Undaşlarım, 1934’de Üçüncü kitap, 1935’de Cumhuriyet adlı kitapları yayımlandı. Şeyhzâde, şiirlerinde hayata dair gerçekleri sovyet ideolojisine uygun bir tarzda ve bir filozofun bakış açısıyla ele alır. İkinci Dünya Savaşı döneminde vatan, düşmana karşı mücadele, kahramanlık onun şiirinde öne çıkan konulardır. Şair Küreş Niçin? adlı şiirinde okuyucuları vatanseverlik ve kahramanlık göstermeye davet eder.Şeyhzâde’nin 1957 yılında yazdığı Taşkentnâme, yüce vatanseverlik duygularını içeren manzum bir hikâyedir. Bu eserde şairin Özbek destancılık geleneklerinden yararlandığı anlaşılmaktadır. Destan onsekiz bölümden oluşmaktadır. Eserde, deyim, atasözü ve sözlü edebiyat unsurlarından başarıyla yararlanılmıştır. Maksud Şeyhzâde, tiyatro sahasında da çokça emek vermiştir. Onun Celâliddin Mengübérdi özellikle,Mirzâ Uluğbek trajedileri Özbek tiyatroculuğunda önemli bir yere sahiptir. Celâliddin tarihî-romantik bir trajedidir. Onda Orta Asya halklarının 13. yüzyılda Moğol istilacılarına karşı gösterdiği kahramanca direniş anlatılmıştır. Mirzâ Uluğbek trajedisinde adaletli padişah ve büyük astronom Mirzâ Uluğ Bey’in hayatı ele alınmıştır. Eser Uluğ Bey’in bilimsel çalışmalarla cahilliğe karşı yaptığı mücadeleyi anlatır.Eserde Mirzâ Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Sekkaki, Abdürrezak Semerkandî, Hoca Ahrâr, Gevşer Şad Begim, Abdüllatif gibi tarihî şahıslar da tasvir edilmiştir.Maksud Şeyhzâde Rus, Türk ve diğer dillerden Özbekçeye birçok eseri aktarmıştır.


SAVAŞTAN SONRAKİ İLK YILLARDA ÖZBEK EDEBİYATI (1945-1960)


Dört yıl boyunca devam eden savaş sebebiyle virane hâline gelen köy ve şehirleri, savaş sonrasında ortaya çıkan kolektif çiftlikleri canlandırma ve iyileştirme faaliyetlerine girişildi. Bu devirde edebiyat ve sanatın yaşamdaki yeri hissedilir derecede arttı. Ancak bu dönemde edebiyat ve sanatın gelişmesine engel olan çeşitli baskıların da bulunur. Komünist ideoloji kişilerin yaratıcılık yeteneğini açıkça boğmuş, ortadan kaldırmıştır. Komünist Parti, yazarları baskı altına almış, onları takip etmiş ve gözetim altında tutmuştur. Şeyḫzâde, Said Ahmet, Şuhrât, Şükrüllah gibi yetenek sahipleri de haksız yere cezaevine konulup uzak yerlere sürgün edilmiştir. Aybek, Mirtemir, Turâb Tola,Mirkerim Asım gibi yazarlara haksız yere “millîyetçi” damgası basılmış, bu dönemde millî edebî mirasa ve folklora “nihilistik” yaklaşım ortaya çıkmıştır.  Üretim faaliyetlerini “konfliktsizlik teorisi” güçlü bir şekilde etkilemiştir.  Bu teoriye göre Sovyet hayatının sadece olumlu yönlerini göstermek, olumsuz veya zıt yönlerini göstermemek gerekirdi. Hayat ve insan arasındaki zıtlıkları - çatışmayı göstermek topluma karşı düşmanlık olarak algılanıyordu. Siyasetin edebî faaliyetlere bu şekilde müdahale etmesi, edebî faaliyetler yazar ve sanatçılar üzerinde olumsuz etki yaratıyordu.Burada önemli olan nokta savaştan sonraki ilk dönemde de Özbek Edebiyatı’nın farklı şekillerde müdahalelere rağmen gelişiyor olmasıdır. Bunu Özbek edebiyatı ve sanatının Moskova’da gerçekleşen üçüncü on günlük edebiyat haftası (“dekada”) tutanaklarından da anlamak mümkündür. Bu dönemde Özbek Edebiyatı’nın gelişmesinde Özbekistan Yazarlarının Üçüncü Kurultayı da olumlu rol oynamıştır.Bu dönemde şiirin ilgi alanı güncel konular doğrultusunda genişledi. Vatan, savaşa karşı mücadele, barış ve dostluk hakkında şiirler yazıldı. Bu devir Özbek şiirine has olan mücadeleci sosyopolitik ruh, şairlerin barış için verilen mücadeleyi konu edindikleri lirik eserlerinde de hissedilmekteydi. Ġafur Ġulam’ın Biz tinçlik istaymiz (Biz barış istiyoruz), Uyġun’un Tinçlik kabutari (Barış Güvercini), Bayrâḳça (Bayrak), Zülfiye’nin Salom sizga, érkperver éller (Selam size, barışsever halklar), Askad Muhtar’nın Vicdan sazi gibi şiir- lerinde bu sosyopolitik hava oldukça güçlüdür. Bundan başka, Aybek, Şeyḫzâde, Sabir Abdulla, Hamid Ġulam, Mamarasul Babayev, Mirmuhsin gibi şairlerin şiirlerinde de yenilikçi ve ilerici kişilerin barış yolunda süregelen mücadeleleri yansıtıldı.Bu dönem şiirinde sıradan insanların gerçek sıkıntıları yüceltilmiş ve “emekçi” insan sembolü yaratılmıştır. Özbek halkının üretim sahasında çektiği sıkıntılar karşısındaki özverililiği ve cesareti yüceltilerek bu konu, Ġafur Ġulam, Aybek, Uyġun, Şeyḫzâde, Mirtemir, Zülfiye, Sabir Abdulla gibi şairlerin yaratıcılığının esas zeminini oluşturdu. Askad Muhtar, Mamarasul Babayev, Mirmuhsin, Hamid Ġulam, Remiz Bâbâcân, Turâb Tola gibi şairler de bu konuda çokça eserler verdiler. Bu yıllarda Özbek şiirinde halkların dostluğu ve kardeşliği konusu da ayrıcalıklı bir yere sahipti. Bu konuda, özellikle, Ġafur Ġulam’ın eseri Özbek halkı tarafından beğeniyle karşılandı. Onun Ḳazaḳ élining uluġ toyı, Biri biriga ustâz, biri biriga şâgird (Birbirinin ustadı, birbiri-nin öğrencisi), Ġaliblar şerefige gibi şiirleri bu konuyu dile getiren şiirlerin en iyi örnekleridir. Şiir sahasında diğer halkların yaşayışları ve mücadeleleri hakkında da birçok eser verilmiştir. Aybek, Zülfiye, Şeyḫzâde, Mamarasul Babayev, Hamid Ġulam, Askad Muhtâr, Mirmuhsin gibi şairler diğer halkların hayatı, onların bağımsızlık, eşitlik ve barış için süre-gelen mücadeleleri hakkında etkili şiirler ortaya koymuşlardır. Şair Mamarasul Babayev’nin Éran gilemi (İran Halısı) şiirinde İran’daki dayanılması güç ve ağır hayat, halı dokuyan kişiler ve dokumacılığa dair semboller aracılığıyla duygulu bir şekilde ifade etmiştir:Bunun Konfliktsizlik teorisi: Sovyet hayatının sadece olumlu yönlerini göstermek veya ölçüsüz şekilde idealleştirerek anlatmak, olumsuz ve zıt yönlerini ise asla göstermemeyi teşvik eden propaganda. Sovyet dönemi edebiyatında hayat ve insan arasındaki zıtlıkları göstermek bile düşmanlık olarak algılanıyordu.Dekada: Fransızca on gün, on günlük anlamına gelen bu sözcük Sovyet döneminde on günlük süre boyunca devam eden edebî etkinliğin adıdır. Bu yıllarda Özbek şiirinde halkların dostluğu ve kardeşliği konusu da ayrıcalıklı bir yere sahipti. Bu konuda, özellikle, Ġafur Ġulam’ın eseri Özbek halkı tarafından beğeniyle karşılandı. Onun Ḳazaḳ élining uluġ toyı, Biri biriga ustâz, biri biriga şâgird (Birbirinin ustadı, birbirinin öğrencisi), Ġaliblar şerefige gibi şiirleri bu konuyu dile getiren şiirlerin en iyi örnekleridir. Şiir sahasında diğer halkların yaşayışları ve mücadeleleri hakkında da birçok eser verilmiştir. Aybek, Zülfiye, Şeyḫzâde, Mamarasul Babayev, Hamid Ġulam, Askad Muhtâr, Mirmuhsin gibi şairler diğer halkların hayatı, onların bağımsızlık, eşitlik ve barış için süregelen mücadeleleri hakkında etkili şiirler ortaya koymuşlardır. Şair Mamarasul Babayev’nin Éran gilemi (İran Halısı) şiirinde İran’daki dayanılması güç ve ağır hayat, halı dokuyan kişiler ve dokumacılığa dair semboller aracılığıyla duygulu bir şekilde ifade etmiştir:Bu dönemde eskiden kalma, toplumun ilerlemesine engel olan köhne inanışlara karşı mücadele de şairlerin göz önünde bulundurdukları konulardandı. Bu alanda Özbek şairler hicvin imkânlarından önemli oranda faydalandılar. Sonuçta, satirik ve mizahî şiir bu şekilde gelişti ve türlü türlü satirik şiirler, masallar, hicvî gazeller yazıldı. Bu alanın gelişmesinde Ġafur Ġulam, Sabir Abdulla, Mamarasul Babayev, Habibî, Uyġun gibi şairlerin katkıları önemlidir. Onlar, yeni mazmunları ifade etmede klasik şiir geleneklerinden geniş ölçüde faydalandılar.Bu dönemde Hamza ve Elbek’ten sonra rağbet görmemiş olan “mesel” (fabl) türü de yeniden canlandı. Bu sahada Sami Abduḳahhar, Yemin Ḳurban, Alim Koçḳârbekov gibi meselciler faaliyet gösterdiler. Eğitim açısından önemli olan masallar yazdılar ve Masallar (Sami Abduḳahhar), Ḳızıḳ hangâmalar (Yemin Ḳurban), Şiir va meseller (Alim Ḳoçḳârbekov) gibi antolojiler yayımladılar.Bu devir Özbek edebiyatında hiciv gelişti ve onun türlü türlü örnekleri ortaya konuldu. Böylece şiir sahasında farklı türlerden oluşan bir çeşitlilik meydana geldi.Bu dönemde şiirdeki diğer bir yenilik ise bir birini takip eden seri halinde şiir yazmanın bir gelenek hâlini almasıdır. Mirtemir’in Karakalpak defteri, Mirmuhsin’in Mihmânlar, Mamarasul Babayev’nin İran âsmânı âstıda gibi dizi hâlindeki şiirleri buna örnek olarak gösterilebilir. Mihmânlar ve İran âsmanı âstıda dizi şiirlerinde diğer halkların hayatı,mücadelesi, arzuları, düşünce ve hayalleri, kendileriyle ilgili gelecek tasarıları betimlenmiştir. Bununla birlikte diğer halklara ait şahısların kötü yönleri, suçları ve kabahatleri de ortaya konmuştur.1945-1956 yılları arasında Özbek “destancılığı” (manzum hikâye yazıcılığı) sahasında da belli başarılar elde edildi. Bu dönemde Özbek destancılığının ilgi alanı da güncel konular doğrultusunda genişledi. Katta yolda, Mirmuhsin’in Yeşil ḳışlâḳ, Mamarasul Babayev’in Bağbân, Şükrüllah’nun Çöller destanlarında Özbek çiftçilerinin hayatı, üretim sıkıntıları konu edilmiştir. Ḳadrdân dostlar (Remiz Babacan), Rossiya (Şük- rüllah), Dostlik ḳoşıġı (Düşen Feyzî) destanlarında ise halklar arasındaki dostluk, manevî- siyasî birlik dile getirildi.Halkların dostluğu, kardeşliğinin esası ve gücü gerçek olaylar ve canlı semboller aracılığıyla ortaya konuldu. Aybek’in Zafer ve Zehra, Hakgöyler (Doğru Söyleyenler) destanlarında ise diğer halkların hayatı, bağımsızlık ve barış için mücadele- leri tam karşılığını bulmuşturAybek’in Ḳızlar, Uyġun’un Vefâ, Mirmuhsin’in Usta Ġiyâs, Hamid Ġulam’ın Ġalaba yolıda destanlarında İkinci Dünya Savaşı dönemindeki olaylar hikâye edilmiştir.Bu dönem destancılığında tarihî şahısların sosyal faaliyetlerinin, toplumsal hayattaki rollerinin ifade edilişinde de değişiklikler olmuştur. Aybek’in Hamza, Mirmuhsin’in Abdulla Nabiyev destanlarında yakın geçmişteki olaylar edebî bir dille yansıtılmış, tarihi şahıslar birer sembol hâline getirilmiştir.Özetle, bu dönemde şiir türü, kendi konu alanını genişletme, gerçeğe uygun bir biçimde semboller yaratma, hayatın gerçekliğini sanatın gerçekliğine dönüştürme yolunda ilerledi. Fakat bu yıllarda şiir, özellikle, “destancılık” sosyalizm etkisinden kurtulamadı: dönemin olaylarını genellikle gereksiz yere övme ve ölçüsüz şekilde idealleştirerek anlat- ma gibi zararlı eğilimlerden uzaklaşamadı.Bu dönemde nesir türünün gelişmesi yönünde de olumlu denemeler göze çarpmaktadır. Bu yıllarda Said Ahmad, Askad Muhtar, Adil Yakubov, Pirimḳul Ḳadirov, Sünnetülle Anarbayev, Saide Zunnunova, Şuhrat gibi yazarların edebiyat sahasına katılması, nesir sahasında yazılan eserlerin sayısına da niteliğine de olumlu yönde etki eder. Nesir sahasında yazılan eserleri hayata, hayatın gerçekliğine yaklaştırma eğilimi vardır.  Bu dönemde ortaya çıkan edebî hikâyeleri konuları itibariyle iki gruba ayırarak incelemek mümkündür. Birinci grub dönemin olayları ve insanları hakkındaki hikâyeler , ikinci grub ise diğer halkları konu alan hikâyelerdir.Aybek Pakistan taassurâtları, Hamit Ġulam Avrupa taassurâtları, Asḳad Muhtâr Avrupa seferi, İbrahim Rahim Ḫıtây ḫâtıraları gibi hikâyelerinde Avrupa ve Asyadaki halkların hayat tarzlarını, kültürlerini, örf ve âdetlerini, bağımsızlık ve barış yolundaki mücadelelerini edebî bir dille ifade etmişlerdir.Bu dönemde hikâye türünün diğer alanlarında da birçok yenilik görülür: Yıllar (Abdulla Ḳahhar), Hikâyeler (Sünnetille Anarbayev), Hikâyeler (SaideZunnunova), Hikâyeler (Pirimḳul Ḳadirov), İkki muhabbet (Adil Yakubov), Adamning ḳadrı (Hekim Nazir). Bu hikâyeler öncelikle konularının çeşitliliğiyle dikkati çekmektedir. Onlarda çiftçilerin, hayvan yetiştiricilerinin, işçilerin ve aydınların hayatlarına dair tipik hayat sahneleri resmedilmiştir. Bununla birlikte hayatta rastlanan veya kişilerin zihniyetlerinde yer edinmiş hastalıklı ve bozuk yönler de açığa çıkarılmıştır. Bu konuda Rahmat Feyzî’nin aile hayatı ve ahlak-terbiye konularını ele aldığı Yâdgar hikâyesini hatırlamak gerekir. Bu dönem hikayelerinde hayatın yüzeysel bir biçimde ele alındığı ve yalnızca bir yönüyle esere yansıtıldığı göze çarpmaktadır.Roman ve hikaye türleri, bu dönem nesir sahasında önemli bir yere sahiptir. Sadreddin Aynî’in Èsdelikler, Abdulla Ḳahhar’ın Ḳoşçınar çırâḳları (Koşçınar Işıkları), Perde Tursun’un Oḳıtuvçı (Öğretmen ), Aybek’in Altın vâdiyden şebedeler (Altın Vadiden Esintiler) gibi romanları dönemin önde gelen eserleri arasında yer alır. Bu eserlerde 20. asır tarihinden çeşitli manzaralar yansıtılmaktadır. Mesela, Oḳıtuvçı romanında Özbekistan’da yeni tipte halk aydınlarının ortaya çıkışı betimlenir. Bu romanda otobiyografik materyaller de çok kullanılmıştır. Bu roman Yetimlik, Baḫt, Ḳışlâḳda, Hak Yol diye isimlendirilen dört bölümden oluşmaktadır. Roman konu bakımından memleketde zulüm ve adaletsizliğin artışı, yeni tipteki (yani Sovyet döneminde yetişen) aydınların ortaya çıkışı, kadın ve kızların özgürlüğü için mücadele gibi problemler üzerine yoğunlaşır. Altın vâdiyden şebedeler (Aybek), Hayât bulâḳları (İbrahim Rahim), Ġâlibler (Şarâf Ra- şidov), Ḳadrdân deleler (Said Ahmad), Deryâlar tuteşgen câyda (Asḳad Muhtar), Cemile (Mirmuhsin), Tengdâşlar (Adil Yakubov), Kiçik garnizon (Mumtaz Muhamedov) gibi roman ve hikayeler de dönemin güncel konularını ele alan eserler arasındadır. Fakat zamanının meselelerini ele alarak güncel konularda yazılan roman ve hikayelerin hepsinde olaylar şematik tarzdadır. Sonuçta hayat bu eserlerde yüzeysel ve tek taraflı olarak yer alır. Bu dönem romancılığı ve hikâyeciliğinin edebî seviyesi, genellikle, yüksek değildir.İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk yıllarda Özbek tiyatrosunun hayatla ilişkisi oldukça sınırlı idi. Savaştan sonra bu dönemi yansıtan karakterler yaratma eğilimi arttı. Sonuçta, dönemin meselelerine eğilen çok sayıda eser meydana getirildi. Revşen ve Zülhumâr (Kâmil Yaşin), Alpâmiş,Mukimi (Sâbır Abdulla), Ḳız ḳalası (SaidNazar) gibi sahne eserleri yazılmış, bunlarda halkın hayatı, arzu ve ümitleri, mücadeleleri ele alınmıştır.Tiyatroda folklor malzemelerine ve halk destanlarına ait konulara da başvurulmuştur. Sözlü edebiyatta mevcud olan konulardan faydalanılıp Revşen ve Zülhumâr, Alpâmış gibi piyesler meydana getirilmiştir. Sâbır Abdulla’nın Özbek şifahi edebiyatı ürünü olan malzemelere dayanarak yazdığı Alpâmış tiyatrosu romantik (ideal) kahramanlıklara, yaşanmış olaylara ve canlı sembollere sahiptir.Bu dönemde halkın Ekim devrimi öncesindeki hayatını ve bağımsızlık uğruna verilen mücadeleleri yansıtan sahne eserleri de yazıldı. Bunlardan, Nazir Safarov’un Şarḳ tângi tiyatrosunda 1917 yılından sonra Taşkent’te meydana gelen olaylar, inkılabın yarattığı ortam yansıtılır.Dönemin karakteristik özelliği, tiyatro eserlerinde esas olarak çağdaş hayatı, toplumsal yaşamı yansıtmak eğilimidir. Bu gibi eserler arasında özellikle Şâhi sözene (Abdulla Ḳahhar), Nevbahâr (Uyġun),Muhabbet (Tuyġun),Hayâtmektebi (Nezir Safarov) gibi piyesler gösterilebilir.Aydınların hayatını konu alan Aġrıḳ tişler (Abdulla Ḳahhar), Yürek sırları, Farâġat, Keçirilmes günâhlar (Affedilemez Günahlar) gibi sahne eserleri de dikkati çeker. Bu eserlerde esas konuyla alakalı olarak hayatta rastlanan her türlü kötülüğe karşı mücadele, sevgi-aşk, ahlak-görgü meseleleri de ele alınmıştır.Savaştan sonraki ilk on yılda Özbek edebiyatı birçok yönden ilerleme kaydetti. Bu dönemde, nazım, nesir ve tiyatro sahalarında o dönemin meselelerini yansıtmayı, o dönemi temsil eden tipleri göstermeyi amaçlayan türlü türlü eserler ortaya çıktı.Özbek edebiyatı 40’lı ve 50’li yıllardamemleket hayatındaki ciddî zorluklara, özellikle, “sosyalist realizm” (sosyalist gerçekçilik) sanat anlayışı ve komünist ideolojinin baskılarına rağmen doğru bildiğini söylemeye, kendi görevini yerine getirmeye devam etmiştir. Yazarlar, birçok durumda realist edebî eserler yazarak söz sanatı hazinesinin zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardır.


      HAMİD ALİMCAN
Sovyet edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Şairin ilk denemeleri Zerefşan gazetesinde çıkmaya başlar. Onun ilk şiir kitabı Köklem adıyla henüz öğrencilik yıllarında iken yayımlanmıştır.Hamid Alimcan, üniversiteyi bitirdikten sonra çeşitli gazete ve dergilerde klasik edebiyat, edebiyat bilimi ve halk bilimi ile ilgili bilimsel makaleler yayımlamıştır. Hamid Alimcan klasik edebiyatla birlikte dünya edebiyatı ile de yakından ilgilenir. Ali Şir Nevâî, Mukimî, Puşkin,Mayakovskiy, Cambul, Taras Şevçenko gibi şairler hakkında bilimsel makaleleri yayımlanır. Şairin 1931 yılında Alev sâçler (Ateşli Saçlar), Ölim yavge (Düşmana Ölüm), Pâyge (Yarış) gibi şiir kitapları basılır.Şair Sovyet kişisinin mutluluğunu sürekli terennüm etti. Bunun için şaire zamandaşları, baht ve şâdlik küyçisi (mutluluk ve şâdlık şarkıcısı) diye ad vermişlerdir. Şairin Zeyneb ve Âmân adlı destanı (manzum hikâye) yayımlanır. Şair bu manzum hikâyede yetim olan Zeyneb ve Âmân isimli gençlerin sevgisini anlatmaktadır. Eserde Sovyet ideolojisinin öne sürdüğü yeni insan tipi, eski ve yeni hayatı karşılaştırarak tasvir edilmiştir. Eserde nikâh ile aile konuları ele alınır ve gençlerin birbirini severek evlenmesi gerektiği vurgulanır.Hamid Alimcan’a şöhret getiren eserleri Aygül bilen Bahtiyâr ve Simurg adlı destanları oldu. Şair bu destanlarında halk masalları ve destan geleneklerinden çok iyi yararlanmıştır. Şairin İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazdığı eserler arasında Cenkçi Tursun adlı baladı önemli yer tutmaktadır. Hamid Alimcan , Puşkin, Mihail Lérmontov, Lév Tolstoy, Maksim Gorkiy gibi Rus şair ve yazarların birçok eserini Özbekçeye aktarmakla birlikte çeşitli gazetelerde onlar hakkında bilimsel makaleler de yayımlar.Hamid Alimcan’ın en büyük hizmeti, halk ozanı Fazıl Yoldaşoğlu’ndan derlediği Alpamış Destanını yayımlamasıdır. Şairin Muḳanna adlı tiyatro eserinde Türkistan’ı işgal eden Araplara karşı halk isyanı anlatılır. Şair tarih kitaplarına “Muḳanna isyanı” adıyla geçen bu tarihî olayı anlatmakla birlikte üstü kapalı olarak sovyetlerin istilasını da sorgulamaktadır.


Özbek Sovyet edebiyatının usta yazarlarından biri Said Ahmed , edebiyata kısa hikâyeler yazarak başladı. O’nun usta bir yazar olarak yetişmesinde Ġafur Ġulam ve Abdulla Ḳahhar’ın etkisi büyüktür. Yazarın Ér yürek , Ferġâna hikâyeleri , Muhabbet , Ḳadrdân deleler (Kadirli Tarlalar ), Çöl şamâlları (Çöl Rüzgârları ), Anacânlar (Annecikler ), Hazine , Yoḳâtgenlerim ve Tâpgenlerim (Kaybettiklerim ve Bulduklarım ), Ḳâraköz Mecnun , Kiprikta ḳâlgan ḳân (Kirpikte Kalan Kan,), Umrim bayâni (Ömrüm Beyanı) gibi eserleri vardır.Said Ahmed nesirde Abdulla Ḳadirî, Aybek, Abdulla Ḳahhar geleneklerini devam ettiren güçlü bir yazardır. Üç yazardaki üç belirgin özelliği Said Ahmed’in temsil ettiği belirtilir. Said Ahmed ellili yıllardan itibaren romanlar yazmaya başlar. Onun romanları içinde Ufḳ (Ufuk) trilojisi ve Cimcitlik (Sessizlik) romanı önemlidir. Yazarın Ufḳ trilojisi 20. yüzyıl Özbek edebiyatının başarılı romanlarından biri sayılır. Trilojinin ilk kitabı “45 kün” adını taşır. Bu romanda büyük Fergana kanalının yapımı anlatmaktadır. Uzunluğu 270 km olan büyük Fergana kanalı makine kullanılmadan el gücü ile 45 gün içerisinde bitirilmiştir.  Bu romanda halkın cesareti, çalışma gücü etkileyici bir biçimde kaleme alınmıştır.  Trilojinin ikinci kitabı Hicrân künleri’nde yazar İkinci Dünya Savaşı döneminin ilk günlerini anlatır. Üçüncü roman ise Ufḳ bosaġasida (Ufuk Arifesinde) diye adlandırılır. Bu romanda savaşın son yılları ve savaş sonrasındaki hayat ele alınmıştır.


Özbek edebiyatının Sovyet dönemindeki önemli yazarlarından biri olan şair, yazar ve tercüman Şükrullah Yusufoğlu Taşkent’te doğar. İlk şiir kitabı olan Baḫt ḳânunı (Mutluluk Kanunı) , Birinci defter , Ḳalb ḳoşıḳları adlı şiir kitabları yayımlanır. Şair Çâllar (Yaşlılar,) adlı manzum hikayesinde Sovyetlerin emekçi insana verdiği önemi anlatmaktadır. Şükrüllah Özbek çocuk edebiyatının gelişmesine Bahar sâvġası (Bahar Hediyesi, Yulduzlar gibi kitaplarıyla önemli katkı sağlamıştır. Şairin Rossiya, İkki ḳâya (İki Kaya), İkki yâşlik (İki Gençlik), Cevâhir sandığı (Mücev- her Sandığı) gibi felsefî fikir ve ibretli hayat hikâyeleriyle dolu şiir kitapları Rusça başta olmak üzere dünyanın birçok diline aktarılmıştır.Şükrüllah Hatarlı yol, Tebessüm oġrıları (Tebessüm Hırsızları), Oġrını ḳaraḳçı urdı (Hırsızın Üstesinden Eşkıya gelir) gibi tiyatro eserleriyle de okuyucular sevgisini kazanmıştır. Şair Şükrullah Sovyet döneminde halk düşmanı olarak iftira ile Sibirya’ya sürgün edilen onlarca Özbek aydının birisidir. Kefensiz Gömülenler adlı romanında Sibirya’da geçen hapisteki hayatını anlatır. Yazar bu eseriyle Özbek edebiyatında hatıra-roman türüne yeni bir boyut kazandırdı. Bu roman dünyanın birçok diline çevirildi.Triloji: Bir yazarın, konu ve fikrî yapı olarak birbirini izleyen üç eseri, üçleme, triloji.Balad: Uyak örgüsü, uyak türü ve dize sayısı bakımından birbirinin aynı üç bent ve bir sunu ile başlayan yarım bentten oluşan koşuk biçimi, nazım türündeki bir masal.Mukanna: Muḳanna aslı Mervli Haşim ibn Hekim’in takma adıdır.Muḳanna isyanı: Muḳanna Merv’den Buhara’ya gelerek, kendini Tanrı ilan eder ve yeni bir din getirdiğini söyler. Ona tâbi olanlara beyaz elbiseler giydirir. Bu yüzden Muḳanna taraftarları “aḳkiyimliler”olarak adlandırılır. Miladi 776 tarihinde Muḳanna ve onun taraftarları Müslüman Arap yönetimine karşı ayaklanırlar. Tarihe bu olay “Muḳanna isyanı” olarak geçer.


BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ ÖZBEK EDEBİYATI (1991’DEN GÜNÜMÜZE)


1991 yılının 31 Ağustos günü Özbekistan Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan eder. Özbekistan’ın tarihinde sosyal, siyasî, iktisadî ve manevî hayatında bütün olarak yeni bir devir başlar. Halkın siyasete ve dünyaya bakışında değişiklikler ortaya çıkar. Özbekistan’da devlet düzeni kökten değiştirilir. Demokratik anlayış temelinde hukuka dayalı bir devlet meydana getirilir. Bu değişim edebiyata da yansımıştır. Yazar ve şairler Sovyet devri ile ilgili hayatı, gerçekçi bir üslupla kaleme almaya başlar, Sovyet döneminde yasaklanan yazar ve şairin eserleri yeniden yayımlanır.Sosyal hayatta olduğu gibi edebiyat hayatında da demokrasi, açıklık, eleştirel bakış açısı kendini gösterir. Yazarlar özgür bir ortama kavuşurlar. Özbekistan bağımsız olunca yazarlar cemiyet hayatını anlatmada Sovyet dönemindeki baskıdan kurtuldular.Bu devirde, özellikle manzum eserlerde gelişmelere anında tepki vermek ve hakikate uygun eser yazmak eğilimi güçlendi. Sovyet devrinde insan hayatı üstünkörü bir şekilde gerçeğin üstü kapatılarak, süslenerek verilirdi. Oysa bağımsızlık devrinde hayatın hakikatleri bütün varlığı ile tasvir edilmeye başladı. Özbekistanın bağımsızlık meseleleri, memleket hayatını iyileştirme problemleri, sıradan insanı yüceltme gibi meseleler ön plana çıktı. Bu durum Abdulla Aripov, Érkin Vâhidov, Ḫalime Ḫudayberdiyeva, Rauf Parfi, Şevket Rahmân, Usmân Azim, Muhammed Yusuf, Ḫurşid Devrân, Cemâl Kemâl, Érkin Samandar, Barât Bâyḳâbilov, Aydın Ḫâciyeva gibi şairlerin eserlerinde açıkça görünmektedir. Şairler bağımsızlığı desteklemekteydiler. Yetenekli şair Muhammed Yusuf marifetçilik edebiyatının temsilcilerinden Turdi Farâġiy, Zevkî, Mahmur geleneklerini yeni devirde yeni ifade tarzıyla devam ettirmeye başladı.Şair Gulçéhra Corayeva ise bağımsız devletin filizlenmesi ve güçlenmesi için birleşmek gerektiğini “Birleşgen ozar” adlı şiirinde vurgulmıştır:Bağımsızlık devri şiirlerinde halkın millî özgürlük bilinci, geleceğe yönelik düşünceleri, uzak ve yakın geçmişten çıkarılması gereken sonuçlar samimiyetle yansıtılmıştır. Bu hususta Abdulla Aripov, Érkin Vâhidov, Azim Suyun, Usman Azim, Aydın Ḫâciyeva, Muhammed Yusuf, Şevket Rahmân, Ḫurşid Devrân ve diğer şairlerin 90’lı yıllardaki eserleri gösterilebilir. Bu şairlerin eserlerinde halkın mutluluklarını da kaygılarını da görülür. Bağımsızlık devri şiirlerinde Ḫalima Ḫudayberdiyeva, Aydın Ḫâciyeva, Tursunay Sâdiḳova, Gulçehra Corayeva, Ḫosiyat Bâbâmurâdova, Feride Afröz, Zülfiye Mominova, Zebâ Mirzayeva gibi şairler faal olarak görünürler. Onlar insan ve insanîlik, vicdan ve sadakat, vatanperverlik ve dostluk, ahlak-edep, sevgi-muhabbet hakkında bir dizi güzel eser yaratdılar. Şiirlerde kadınların iç dünyası ve hayatlarındaki değişiklikler kaleme alınmıştır. Özbekistan ḫalk şairi Ḫalima Ḫudâyberdiyeva Bağımsızlık dönemi edebiyatının en iyi kadın şairlerden biri olarak kabul edilir. Onun Bular vatan ḳâruvulları (Bunlar Vatan Koruyu- cuları), Hüda degen memleketni (Tanrı diyen memleketi), Uluġ kun kelmaḳda (Büyük gün geliyor), Yangi yil câmini işḳ bilan toldır (Yeni YılKadehini Sevgiyle Doldur) gibi şiirlerinde millî gelenek, görenek ve değerlerin toplum içerisindeki önemini vurgular. Şair Unutmang (Unutma) şiirinde vatan ve millet için kadınların yapabileceği fedâkârlığı anlatmaktadır:Bağımsızlık döneminde Özbek şiirinin öncelikli konuları millî hususiyetler çerçevesinde genişleyip, şiirlerin içeriği zenginleşip yeni yeni tasvir vasıtaları ile gelişir. Özbekistan’ın bağımsızlığına bağışlanan şiirler, kasideler ortaya çıkarmaya başlar.Bu dönem şiirlerinde dil ve üslup yönünden bir dizi yenilikler ortaya çıkmaya başlar. Şiir dili, halkın diline daha çok yaklaşır. Bu özellik çoğunlukla genç şairlere has bir durumdur. Bu devirde şarkı sözlerinde de ciddî değişmeler meydana gelir. Bu türkülerde vatan, bağımsızlık, halkın faziletleri ve büyük değişiklikler dile getirilir.Destan, manzum hikâye ve manzum roman gibi yeni zamanın ruhunu yansıtan liro-epik eserler de yazılmıştır. Örneğin, Azim Suyun’un Özbekistan, Hurşid Devrân’ın Vatan hakıda yetti rivayet, Âmân Metcan’ın Neden men, Hebib Sadulla’nın Cerâhat, İkrâm Atamurod’ın Uzaḳlaşgen aġrıḳ, Cânibek Subhân’ın Rahatsız ruh, Abdumacid Azim’in Serbân destanlarında yakın geçmiş olayları, sovyet devri faciaları, aydınlara yapılan işkenceler anlatılır. Bu dönem Özbek şiirlerinde geçmiş yıllara ait olaylar da ele alınır. Şairler halkın uzak ve yakın geçmişini derinlemesine tasvir etmeye çalışırlar. Geçmişte yaşanmış olayları tasvir etmede en büyük yenilik geçmişi anlatırken birtakım mecburiyetlerden kurtulmuş olmaktır. Abdulla Aripov’un Sâhibḳırân, Töre Mirzâ ve Asrâr Samad’ın Sahibḳırân Timur manzum dramları, Maruf Celil’in Sahibḳırân manzum hikâyeleri, Barât Bâyḳâbilov’un Hayret ül-Ahrâr, Duşen Feyzî’nin İmam al-Buhârî manzum romanları örnek olup, bu eserlerde geçmişe ait tarihî hakikatlerin birçok yönden ele alınıp işlendiğini görülür.Özbek şiiri bağımsızlık yıllarında yeni zamanın taleplerine uygun bir şekilde gelişir. Bu gelişmede tecrübeli, usta şairler ile birlikte edebiyata 80’li, 90’lı yıllarda atılan genç şairler de etkili olmuşlardır.Bağımsızlık yıllarına ait problemleri ifade etmede Adil Yakubov, Ötkir Hâşimov, Pirimḳul Ḳâdirov, İbrâhim Rahim, Naim Kerimov, İbrâhim Ġafurov, Ahmetcan Melibâyev, Ġaybulla Salâm gibi yazar ve bilimadamları gazetecilik (publitsistika) türünün imkânlarından rahat ve serbest bir şekilde yararlanırlar.Özbek dili ve onun devlet dili olması, bağımsızlık ve hürriyet meseleleri, millî örf ve adetler hakkında nitelikli eserler dönemin gazete ve dergilerinde de yer alır. Adil Yakubov’un Nevröz arafasidegi oylar, Mürüvvetni unutmeylik, Ḳışlâḳdegi fâcia, Nemengen tâmânlerde, Ḳaçân âdam bolamiz, Til deryâ, deryânı asraylik gibi sosyopolitik makaleler konunun güncelliği, gerekçelerin sağlamlığı, ifadenin ağırlığı ve müellif yeteneğinin yüksekliği ile okuyucuların hoşuna gider.Bu devirde halkın uzak ve yakın geçmişi hakkında Maveraünnehir, Turan melikesi (Mirmuhsin), Âna lâçin vidâsi (Pirimḳul Ḳâdirov), İbn Sinâ, Berunî (Maḳsud Ḳâriyev), Emir Timur (Böribây Ahmedov) gibi romanlar yaratılmıştır. Bu eserlerin büyük bir kısmı tarihî-biyografik tür özelliği taşırlar. Bu romanların çoğunda bazı tarihî şahsiyetler değil, belki, genel olarak halk tarihi işlenir. Bu durum Tâġay Murâd’ın Bâbâmden ḳâlgen deleler (Babamdan Kalan Tarlalar,) romanında özellikle gözükmektedir. Romanda halkımızın son 130 yıllık tarihi anlatılmış olup Sovyetlerin sömürgecilik siyaseti açığa vurulmuştur. Bu sosyal-siyasî romanda hayatın hakikatleri doğru ve etkili bir şekilde gösterilmiştir. Romanda halkın bağımsızlığa erişinceye kadar geçirdiği zor hayat şartları tasvir edilmiştir.Bu devir Özbek romancılığında yakın geçmiş hakkında yazılan eserler de çoktur. Şükrüllah’ın Kefensiz Gömülenler, Adil Yaḳubov’un Adalet Menzili, Ölmes Ümerbekov’un Fâtima ve Zuhra, Şükür Ḫâlmirzayev’in Alaböci, Ötkir Hâşimov’un Tüşte kéchken ümrler (Rüyada Geçen Ömürler), Mirmusinin İlân öçi (Yılanın öcü), Âmân Muḫtâr’ın Tépelikdegi ḫerâba, Uçḳun Nazarov’un Akrep yılı, Murâd Mansur’un Ayrılık diyarı, Tâġay Murâd’ın Bu dünyâde ölib bolmeydi gibi romanlar örnek gösterilebilir.Şükür Ḫâlmirzayev’in Âlaböci romanında hayatda hızla yayılan adaletsizlik, manevî bozukluk ustaca tasvir edilmiştir. Roman halkın son bir asırlık tarihine dair karakteristik olaylar hakkındadır. Romanda yazar Surḫân ülkesinin tabiatını mahirane bir şekilde tasvir etmiştir.Uçḳun Nazarov’un “Akrep yılı” eseri de 90’lı yıllar Özbek romancılığının başarılı eserleri arasındadır. Romanda halkın Rus işgali devrindeki hayatı ele alınmıştır.Bağımsızlık dönemi edebiyatında tiyatro da önemli yer tutar. Bu devirde yazılan sahne esrlerinin çoğunluğu toplum hayatını yeniden düzenlemeye ve bağımsızlık ile ilgili çeşitli olayları anlatmaya yönelmiştir. Halkın geçmişini istiklâl fikri etrafında anlatan bir hayli eser yazılır. Bağımsızlık sebebiyle Emir Timur’a olan münasebet değişir. Onun büyük tarihî hizmetleri ön plana çıkartılır. Bu alanda özellikle tiyatrocular daha aktiftir: Abdulla Aripov’un Sahibḳırân, Adil Yakubov’un Fâtihi muzeffer yahud bir periveş esiri, Töre Mirzâ ve Esrâr Semed’in Sahibḳırân Timur gibi eserleri bu yeni dönemin yaklaşımını temsil eder. Töre Mirzâ ve Esrâr Semed’in “Sahibḳırân Timur” dramında Emir Timur’un büyüklüğü, bilgeliği ön plana çıkartılır. Bağımsızlık devrinde yazılan Celâliddin Mengübérdi, Ecdâdler ḳılıçı (Érkin Semender) Ḳâra kemer (Şükür Ḫâlmirzayev), Aḳpeder (Usman Azim), Zehiriddin Muhammed Bâbür (Z. Muhiddinov, M. Hamitov), Beşer allâmesi (N. Abdulla), Piri kâinât (H. Rasul) gibi tiyatro eserlerinde geçmiş hayat ve ulu ecdatların hayatları yeni bir anlayış ve yaklaşımla işlenir.Bağımsızlık devrinde Özbek edebiyatı, sosyalizm baskısından kurtulup hayatını yeniden, özgürce devam ettirme yoluna girmiş ve bu yolda başarılı eserler vermiştir.

Hazırlayan: Derya Deniz

Yorumlar